HomeEditörden

Depremlerin Türkiye Ekonomisine Etkisi: Sarsıntının Ötesinde

Geleceğin Kablosuz İletişim Teknolojisi
Fed, Resesyon ve Küresel Ekonomi
İnşaat Firmalarının Grevi ve Kapitalist Sistemin Kendini Düzeltmesi

Türkiye, jeolojik konumu nedeniyle sık sık depremlerle yüzleşen bir ülke. Bu doğal afetlerin yol açtığı yıkımın insani boyutu kadar, ekonomik etkileri de derin ve kalıcı olabiliyor. Her büyük deprem sonrası, sadece binalar değil, ekonominin de temelleri sarsılıyor. Türkiye ekonomisi, depremlerden hem kısa vadeli hem de uzun vadeli birçok açıdan etkileniyor.

Bir depremin ardından ilk dikkat çeken ekonomik sonuç, altyapı ve üstyapı hasarlarının maliyetidir. Örneğin, 1999 Marmara Depremi’nin Türkiye’ye yaklaşık 20 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp yaşattığı tahmin ediliyor. Daha yakın tarihte, 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerin öngörülen toplam ekonomik maliyeti 100 milyar dolar olsa da bugünlerde hesaplanan rakamlar 150 milyar dolara yaklaştığını gösteriyor. Bu maliyetler, sadece hasar gören binalar değil, iş gücü kaybı, üretim durması, ulaşım altyapısının devre dışı kalması gibi birçok kalemi kapsıyor.

Depremlerin etkisiyle kamu harcamaları hızla yeniden şekilleniyor. Yeniden inşa çalışmaları, geçici barınma çözümleri, sosyal destek programları ve altyapı yatırımları nedeniyle bütçe dengesi bozuluyor. Bu durum, genellikle ek borçlanma ya da farklı kalemlerden kesintilerle telafi edilmeye çalışılıyor. Bu da uzun vadede enflasyon, faiz oranları ve bütçe açığı gibi makroekonomik göstergeler üzerinde baskı yaratıyor.

Özel sektör tarafında ise özellikle KOBİ’ler ciddi zarar görebiliyor. Üretim tesisleri zarar gören işletmeler, faaliyetlerini durdurmak zorunda kalırken, tedarik zincirinde de önemli aksamalar yaşanabiliyor. Bunun yanı sıra, sigorta sisteminin yaygın olmaması nedeniyle birçok işletme zararını telafi edemeden faaliyet dışı kalıyor, iflas ediyor, bir çok insan işsiz kalıyor.

Depremler aynı zamanda iş gücü piyasasını da etkiliyor. İnsanların yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalması, göç hareketlerini tetikliyor. Bu da bazı bölgelerde iş gücü arzını azaltırken, diğerlerinde ise plansız nüfus artışına ve işsizlik sorunlarına neden olabiliyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel kamu hizmetlerinin sunumunda da ciddi aksamalar meydana geliyor.

Ancak her kriz, aynı zamanda bir fırsat barındırır. Depremler sonrası yeniden inşa süreci, inşaat sektörü başta olmak üzere birçok sektöre hareket kazandırabiliyor. Eğer bu süreç planlı ve sürdürülebilir bir yaklaşımla yürütülürse, sadece zararlar telafi edilmekle kalmaz, aynı zamanda bölgesel kalkınma da sağlanabilir. Kentsel dönüşüm projeleri bu nokta da çok önem arz ediyor. Afet dirençli şehirler ve daha bilinçli bir ekonomi politikası, gelecekteki olası felaketlerin etkisini azaltabilir.

Depremler Türkiye ekonomisine ciddi zararlar veriyor olsa da, bu zararların boyutu alınacak sıkı önlemlerle sınırlanabilir. Önleyici yatırımlar, güçlü sigorta sistemleri ve afet sonrası etkili yönetim politikaları ile ekonomik sarsıntıların önüne geçmek mümkün. Unutmamalıyız ki, depremler kaçınılmaz olabilir ama yitirilen hayatlar ve ekonomik çöküş kader değildir.