Küresel Sömürü Düzeni ve Azerbaycan'ın Vatan Mücadelesi

1.11.2020

Azerbaycan’ın vatan mücadelesi kararlılıkla sürüyor. 28 yıldır işgal altındaki topraklarını, işgalden kurtarmak için Azerbaycanlı kardeşlerimizin kararlılığı, özgüveni, inancı, direnci had safhada. “Tek Millet, İki Devlet” şiarıyla Türkiye ve Azerbaycan; devletleriyle milletiyle bütünleşerek, emperyalist işgali ve emperyalist kuşatmayı püskürtmenin kararlılığındalar.

Bugüne değin işgal karşısında kılını kıpırdatmayanlar, Birleşmiş Milletler’in (BM) kararlarını hiçe sayanlar, bugün de aynı pervasız, hukuk ve ahlak dışı tutumlarını sürdürüyorlar. İstiyorlar ki, zalimlerin hükmü her daim egemen olsun.

İstiyorlar ki, emperyalist işgallere hep göz yumulsun. İstiyorlar ki, mazlumlar coğrafyası sömürgeci güçlerin sömürü alanı olmaktan hiçbir zaman kurtulmasın.

Ama bu hukuk ve ahlak dışı tutumlarla bu düzen süremez. Er ya da geç mutlaka insanlık bu zalimliğin üstesinden gelecek. Ama bunun için büyük bir uyanışa, büyük bir fikri ve yürekli reddiyeye ihtiyaç var. Bunun için de sağlam iradeli önderliğe, liderliğe ihtiyaç var. İnanıyoruz ki, bu büyük uyanışın öncüsü Türkiye’dir ve tüm mazlumların özgüvenidir.

Dağlık Karabağ’ın özgürleşmesi, sadece Azerbaycan’ın topraklarına kavuşması değildir aynı zamanda hukuku, adaleti yeryüzünde çiğneyenlere de tarihi bir cevaptır. Yeniden tarih yazımına büyük bir katkıdır.

BM’nin daha önce aldığı, Ermenistan’ın işgaline karşı 4 kararına rağmen bugün aynı BM’nin sadece ateşkes çağrısı yapması, dünyanın içinde bulunduğu dramatik durumu bir kez daha ortaya koyuyor. BM’nin Ermenistan’a; “derhal işgali sonlandır. Aksi takdirde BM hukukuna göre Azerbaycan’ın askeri harekatı, işgal bitene kadar sürmesi en doğal hukuki hakkıdır” demesi gerekirken, sadece ateşkes çağrısıyla yetinmesi, kendi kararlarını bile koruyamamasıdır. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ı fonlayanlar, sahada cesaret verenlerdir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den, Suriye’nin kuzeyine uzanan hat boyunca jeopolitik kararlılığından rahatsızlık duyanlar, yeni bir cephe açmanın peşindedirler ve onlar PKK terör örgütünü Dağlık Karabağ’a taşıyanlar yani emperyalizmin garnizon devletçiklerinin organizmasını yönetenlerdir.

Türkiye’nin Azerbaycan kardeşliğinden ve bunun tüm Türk dünyasında yaygınlaşmasından rahatsızlık duyanlar, sömürü düzenlerinin bozulmasından telaşa kapılanlardır.

Ama bu küresel sömürü düzenine en esaslı reddiye, İslam coğrafyasından er ya da geç doğacaktır. İslam anlayışının sömürüyü, köleliği, kulun kula teslimiyetini reddeden, kul hakkını esas alan özü; sömürü düzeninin en esaslı reddiyesidir. İslam Dünyası, Türk Dünyası Mazlumlar Dünyası ortak sıfatların coğrafyalarıdır ve özgürleşerek, dünyayı da özgürleştirerek, yeryüzünde sömürü düzeninin adaletsiz çarkını eninde sonunda kıracaktır.

Siyasi tarih, unutulmamalıdır ki; aynı zamanda büyük güçlerin yükselişi ve düşüşünün tarihidir. Bugün yeniden tarih yazımının fazındayız. Ya başaracağız ya da insanlık kaybedecek.

Bu noktada, cephe kadar cephe gerisi de çok önemlidir. Cephe gerisindekilerin; kenetlenme becerisi, aldıkları pozisyon, yaşanan aykırılıklar, dışarıdan müdahalelere karşı eğilimler büyük önem kazanır.

Cephedekileri, diri tutan, güçlü tutan aslında cephe gerisinin bütünleşme gücüdür. Bu noktada Türkiye ve Azerbaycan halkı cephe gerisinde bütünleşmiş durumdadırlar. İçimizdeki bazıları bu bütünleşmenin dışında kalsalar da, aykırılıkları giderek katlanılmaz duruma gelse de, biz geleceğe kilitlenmiş durumdayız…O gelecek ki; tüm dünyaya gerçek barışı egemen kılacak, zalimlere karşı mazlumların geleceği olacaktır.