“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”
3.11.2023
Norma Standart, Norma Sert, Rostest Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Sabri AKTEN
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” İlkesi ilk olarak 20 Nisan 1931'de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirilmiştir. Atatürk’ün bu ilkesinin ortaya koyduğu asıl gaye, dünya insanlığının tümünün barış ve huzur içinde yaşamasını temin etmektir. Adından da anlaşıldığı gibi Atatürkçü düşünce sisteminin temel taşlarından olan bu ilkenin amacı yurt içinde ve yurt dışında sürekli bir barış ortamının sağlanmasıdır.
Dünya üzerinde huzur ve güven ortamının sağlanmasına Atatürk tarafından çok önem verilmiştir çünkü dünya barışı sonucu ortaya çıkan huzur ve güven ortamının da ülkelerin ve milletlerin gelişip kalkınmasına hizmet edeceği düşünülmektedir. Diğer bir deyişle dünya milletlerinin kalkınıp güçlenebilmesi ancak ve ancak dünya barışı sonucunda ortaya çıkabilecek huzur ve güven ortamı ile sağlanacaktır.
Norma Standart olarak, bu ilkenin iç ve dış politikada güdülmesi gerektiğini ve ticaret piyasasında da birçok alanda bu düşüncenin etki ettiğini düşünmekteyiz.
Özellikle ihracat ile sistemini yürüten firmaların bu kapsamda işlerinin sekteye uğradığını görmekteyiz. Bu durum ister istemez diğer sektörlere de yansımaktadır.
Sadece ülkemizde sağlanacak olan barış, ticari anlamda bir değer oluşturmadığını bunu diğer ülkelerinde düstur oluşturması gerektiğinin kanısındayız. Uluslararası bir parola olarak görmekteyiz.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Atatürk’ün dile getirdiği bir paroladır, bir politika düsturudur. 1961 ve 1982 Türk Anayasalarında yer almakla üstün bir hukuk kuralı olmuştur.
“Yurtta Sulh” insanın huzur ve güven içinde, insan kişiliğine yakışır şekilde yaşamasını ifade eder. “Yurtta Sulh” her şeyden önce ülkede, o insanın, insanca yaşamasını, insanlık tıynetinin gereğinin tanınmasını ifade eder.
“Cihanda Sulh” ise, milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve sağlanmasını, milletlerarası barışın bölünmezliğini, insanlığın da hepsini bir vücut ve her milleti de onun bir uzvu addetmeyi amaç bilir.
“Cihanda Sulh” milletlerarası ilişkilerde kuvvete ve kuvvet tehdidine başvurmamayı, milletlerarası uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesini öngörür.
Son zamanlarda çevre ülkelerde oluşan olumsuz etkiler ve bunun yansıması Türkiye’de olduğu gibi diğer ülkelerde de görülmüştür.
Bu sebeple Norma Standart ailesine mensup firmalar ile iç ve dış ticaretteki görülen yansımalar birçok kez dile getirilmiştir. Bu bakımdan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini iç ve dış politika ile birlikte, bir arada incelemek ve değerlendirmek lâzımdır.
Atatürk, dünyada hakiki manada bir barış ortamının kurulmasından yana olan ve savaşa neden olan unsurların tamamen ortadan kaldırılmadan kalıcı bir barışın sağlanamayacağını çok iyi bilen bir liderdi.
“Yurtta barış cihanda barış” ilkesi, insanlığın ve uygarlığın refahı ve ilerlemesinde en önemli etken kabul edilmelidir. Bu yüzden, milletlerarası anlaşmazlıklar, her şeyden önce barışçı yollarla çözüme kavuşturulmaya çalışılmalıdır.
İnsanlar arasındaki ilişkiler ya çarpışma, zorlama veya uyumdur.
Menfaat çarpışmalarının tabiî sonucu, mücadeledir, harptir. Menfaatlerin uyuşması ise sulhtur. Sulh (barış) ve harp (savaş) birbirine taban tabana zıt iki ayrı müessesedir.
Teknik anlamı ile harp, düzenli bir insan topluluğunun (Devlet), iradesini zorla kabul ettirmek amacı ile diğer bir insan topluluğuna (Devlet) karşı zor kullanarak yaptığı silâhlı mücadeledir.
İnsan hayatı, aile hayatı, şehir hayatı, millet hayatı ve milletlerarası camianın hayatı, birbiri ile çok girift bir mahiyet arzeder ve birbirine bağlıdır.Bunlardan herhangi birinin temellerinin sarsılması ve yıkılması diğerlerini de hemen etkiler ve dengeyi bozar. Bugün kurulması istenen barış, toplum hayatının her safhasını, her çeşit faaliyetini ilgilendiren ve bunlara dayanan bir sulhlar sentezi veya senfonisidir.
Yurtta sulh, cihanda sulh, Türk İnkılâbının bir temel ilkesi, Türk dış politikasının da dayanağıdır. Yurtta Sulh, Cihanda Sulh, ilkesi, sadece bir parola değil, aynı zamanda bir üstün hukuk kuralıdır.
Genel olarak; bu ilke hem iç politikanın hem de dış politikanın temel dayanağıdır.
Atatürk, “Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.” derken eşsiz bir insan sevgisinden, insan saygısından bahsetmiştir.