"Çin, Rusya ve ABD Etkisi"
6.9.2023
Norma Standart, Norma Sert, Rostest Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Sabri AKTEN
Çin ve Rusya’nın yakın ilişkiler kurmaya başladığı dönem 1960’ların başında yaşanan Çin-Sovyet Ayrılığından sonra başlamıştır. Siyasi ve ekonomik boyutlarda yaşanan bu yakınlaşma diğer birçok alanda da gerçekleşmektedir.
Rusya açısından, Ukrayna sorunlarıyla daha da ağırlaştırılan yaptırımlar, görüş ayrılıkları ve bunların neticesi olarak ortaya çıkan belirsizlik ekonomik öngörülmez yakınlaşmanın başlıca sebeplerindendir. Diğer taraftan Rusya dostane yatırım yapılarını geliştirirken, daha doğuya, Çin ile sınırdaş olduğu Rusya Uzak Doğusuna yönelmektedir. Çin aynı zamanda batısına yönelip Orta Asya ülkeleriyle güçlü anlaşmalar yaparak bu ülkelere oldukça maliyetli altyapı ve lojistik yatırımlar yapmaktadır.
Bu iki ülke ABD ile rekabet içerisinde olduğu kesin olmakla birlikte bu yarışı birbirlerinden farklı yollarla sürdürmektedirler.
Amerikalı diplomatlar “Çin’in sistematik ve uzun vadeli ... bizim üstün küresel yeteneklerimize denk ya da bizden daha üstün hâle gelebilme çabaları hakkında endişe duymak zorundayken, Rusya’nın yanlış yönlendirme ve şaşırtmayla istikrarımızı bozma ve dünyadaki itibarımızı sarsma gibi amaçlarından endişe duymalıyız” demiştir.
Çin-Rus ilişkileri askeri, ekonomik ve siyasi boyutlarda gelişse de hâlâ ortak anlaşmazlıklara karşı sorunlarını hızlı bir şekilde çözebilme yetenekleri gelişmemiştir Amerika’nın bu iki ülkeyi soğuk savaş sonrası dünya düzeninin tasarımına neredeyse hiç dâhil etmeyişini uzun zamandan beri eleştirilmektedir.
Çin ve Rusya arasındaki ekonomik uçurum oldukça hızlı bir şekilde artmaktadır. Dünya Bankası’na göre Çin’in 1992 yılındaki nominal gayri safi yurtiçi hasılası Rusya’nınkinden kısmen daha azdır. Sadece çeyrek yüzyıl sonra, 2017’de bu rakamlar yaklaşık 8 katına çıkmıştır. Ekonomik büyüme hızı yavaşlamasına rağmen, Çin’in büyüme oranı Moskova’nın dört katı üzerinde olmayı sürdürmektedir. Bu açık güç kapasiteleri arasında dengesizliğin olduğunu kesinleştirirken, küresel hırslarının yerine getirme yetenekleri arasındaki farkı da hızla artırıyor.
Çin küresel ticari kapsama alanını arttırabilme kapasitesine sahiptir. Buna karşılık Rusya’nın bu seviyeye erişebilmesi için yeterli ekonomik kaynaklarının olmadığı herkesçe bilinen bir olgudur.
Moskova gelişen ekonomiler arasında Batı Avrupa ve Asya-Pasifik arasında aracı olmayı ümit ettiyse de şimdilerde Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya’yı kapsayan Avrasya Ekonomik Birliği gibi bölgelerde genişlemeyi amaçlayarak daha mütevazı bölgelere odaklanmıştır.
Rusya, Çin’in onuncu en büyük ticaret ortağı iken, Çin, Rusya’nın ilk sıradaki en büyük ticaret ortağıdır. Rusya Çin’e daha çok enerji ürünleri ve ham madde ihraç ederken, Çin Rusya’ya ekipman, makine ve tüketim malları ihraç etmektedir. Aralarındaki stratejik projelerine havayolu şirketi kurulması, enerji ve altyapı projeleri de dâhildir.
Gelecekte bu yakınlaşmanın boyutunun ne derece olacağını tahmin etmek zor olsa da şimdiye dek atılmış adımların ve gerçekleştirilen ortak projelerin gelecekte hangi ülkeleri ekonomik, politik ya da kültürel yönden etkileyeceğini tahmin etmek mümkündür.
Amerika gibi hegemon bir gücün bu yakınlaşmaya tepkisi gayet açıktır. Çin’e açtığı ticaret savaşından anlaşılmaktadır. Gücünü kaybeden ya da böyle bir tehlikeyi hisseden devletlerin irrasyonel davranmaya başlaması tarihin bize öğrettiği belki de en büyük derslerden biridir.
Bölgesel ve hemen ardından küresel bir güç olma hayali tüm devletlerin maalesef her ne pahasına olursa olsun vazgeçemediği kritik bir zaaftır. Sanıyoruz ki çok-kutuplu sistemin sancıları önümüzdeki yıllarda güç savaşı içindeki bu devletler arasında devam edecektir.
Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Sovyet Rusya’nın yerine Rusya Federasyonu’nun kurulmasından yaklaşık üç yıl sonra Çin’le Rusya ilişkileri “iş birliği” zemininde yeniden tesis edilmeye başlamıştır. Çin ile iş birliğinin Rusya açısından önem kazanmasında her iki ülkenin de Batı ile ilişkilerinin bozulması etkili olmuştur.
Gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki ağırlığı giderek artmaktadır ve Çin, yükselen bu yeni güçler arasında en baskın aktörlerden biridir. Rusya da benzer şekilde küresel ekonomideki payını enerji ve ham madde ihracatı üzerinden artırmaya devam etmektedir. Buna paralel olarak her iki ülke lideri de “ekonomiyi” ilişkilerinin temel direklerinden biri olarak gördüklerini dile getirmekte ve stratejik ortaklıklarının merkezine ekonomik faaliyetleri oturtmaya çalışmaktadır.
Çin’in ekonomik büyümesini sürekli ve istikrarlı hâle getirmek için ihtiyaç duyduğu enerji, Rusya ile enerji ve ekonomik alanda bir iş birliğinin kurulmasına da zemin hazırlamıştır.
Enerji alanındaki iş birliği Çin ile Rusya arasındaki ticaretin hızla genişlemesinde büyük rol oynamıştır.
Çin ilk kez 2010 yılında Almanya’yı geçerek Rusya’nın en büyük ticari ortağı hâline gelse de bir bütün olarak Avrupa Birliği (AB) ülkeleri Rusya’nın en büyük ticari ortağı olmaya devam etmektedir.
Bununla birlikte ikili ticari ilişkilerde Çin’in Rusya için önemi yıldan yıla artmaktadır. Örneğin Rusya’nın 2018’deki toplam ticaretinin %15’i Çin ile olmuştur. Buna karşın Rusya’nın Çin’in toplam ticaretindeki payı yalnızca %0,8’dir. Ayrıca Rusya’nın en büyük ihracat kalemi olan enerji, stratejik öneme sahip olmakla birlikte Çin’i bir alıcı olarak Rusya’nın sahip olduğundan daha etkin kılmaktadır; Çin’in yaptığı ihracatın ana kalemlerinin giysi ve ham gıda ürünleri olması, ticaret ilişkisini dengesiz hâle getirmektedir.
Diğer taraftan iki ülkenin ekonomilerinin gelişmişliği, birbirleriyle ne ölçüde iş birliği gerçekleştirebileceklerini ve birbirlerini nasıl değerlendirdiklerini önemli oranda belirleyen faktörlerden biridir. Rusya son 10 yılda ekonomik kısıtlara rağmen büyük bir ekonomik büyüme kaydetmiş olsa da Çin’in Rusya’ya göre çok daha büyük büyüme oranları yakalaması, öngörülebilir bir gelecekte güç potansiyelini kendi lehine değiştireceğine işaret etmektedir.
Bu durum, iki aktör arasındaki ilişkiyi güç anlamında eşit derecede olmaktan uzaklaştırarak asimetrik kılacaktır. Bu bağlamda son birkaç yıldır Rus medyasında sıkça Çin’e ve Çin’in tehdit olduğuna dair haberlere rastlanmaktadır. Bir ülkenin yakınında, dünya lideri olma potansiyeli bulunan bir komşuya sahip olması göz ardı edilebilecek bir durum değişken Çin’in hâlihazırda belli alanlarda dünya liderliğini eline almış olması, şüphesiz Rusya tarafından dikkatle izlenmektedir.
Fakat Çin ve Rusya ilişkilerinin kısa ve orta vadede bozulması gibi bir durum da pek mümkün görünmemektedir. Bunun belki de en önemli sebeplerinden biri, iki ülke arasında karşılıklı esneklik üzerine inşa ettikleri bir ilişkinin olmasıdır.
Çin’in ABD ile ikili gerginliklerinin zirveye tırmandığı bir dönemde bile Rusya’nın kendini bir taraf olmak zorunda hissetmemesi, bu duruma örnek verilebilir. Ancak son dönemde patlak veren Ukrayna krizinin söz konusu ilişkinin seyrini nasıl ve hangi ölçüde değiştireceği henüz belirsizliğini korumaktadır.
Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi, tüm dünyada yaşanan ekonomik durgunluğa rağmen her geçen sene artıyor
ABD faktörü iki ülkeyi yakınlaştırıyor
Ekonomi ve enerji alanlarının yanı sıra taraflar askerî alanda da sıkı iş birliği geliştiriyorlar. Türkiye-Rusya iş birliğinde olduğu gibi Rusya–Çin münasebetlerinde de ABD faktörünün “yakınlaştırıcı” bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Rusya-Çin ilişkileri, muhteva bakımından da aslında Rusya-Türk münasebetlerine benziyor. İki ülke bir taraftan birbirlerine ihtiyaç duyuyor, uluslararası arenadaki gelişmeler de aralarındaki iş birliğini güçlendirmelerini gerektiriyor, ancak aynı zamanda iki ülke birçok bölgede ve birçok alanda rakip konumundalar. Diğer taraftan Çin’in ABD ile yürüttüğü ticaret savaşı şüphesiz Rusya’nın lehineyken Rusya’nın da siyasi alanda ABD ile mücadele içinde olması Çin’in çıkarına olan bir gelişme. Günümüzde özellikle ABD karşıtlığı dolayısıyla artan Rusya-Çin birlikteliği, önümüzdeki dönemde açıkça çok yönlü bir ABD-Rusya–Çin mücadelesine dönüşebilir.
Rusya, Ukrayna'yı işgalinden sonra bazı ülkeler tarafından getirilen ekonomik yaptırımların etkisini sınırlamaya yönelik ittifak arayışlarına girdi. Krizde tarafsız görünmeye özen gösteren Çin, Rusya'nın işgalini kınamamış ve Batı'nın yaptırımlarını eleştirmişti.
Rusya ile Çin arasındaki ticaret bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 28 arttı.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye'nin kısa ve orta dönemde daha fazla ihracat yapabilmesi mümkün olan 19 hedef ülkeyi belirledi. Seçilen 19 hedef pazar, sadece ihracat değil aynı zamanda yatırım açısında da uygun. Söz konusu 19 ülkenin nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 56'sını oluşturuyor. Dünya ticaret hacminin de yüzde 28'ini oluşturan bu 19 ülke, dünya ithalatının yüzde 26'sını, ihracatının da yüzde 30'unu gerçekleştiriyor. Yeni pazarların bir diğer ortak özelliği de çok yoğun altyapı yatırımları gerçekleştiriyor olmaları.
Bu 3 dünya devi denilen ülkelerin ihracat ve siyasi rakip olmalarına rağmen birbirlerine ihtiyaç duyan ülkeler olması açısından diğer ülkelerin de ihracatta atılımları her anlamda etkilenmektedir.